Sayfalar

www.mabutuner.com

25.07.2011

BENİM SORDUĞUM SORU NEYDİ?

Dün Bahar Feyzan'ın TV8'de sunduğu Yaz Günlüğü programının konukları eski Federasyon Başkan Vekili Ata Aksu ve Fanatik yazarı Hakan Can'dı. Konu şikeydi. Programın bir yerinde Hakan Can'ın geçmişten verdiği, dillere pelesenk olmuş şaibe örnekleri için Ata Aksu o dönemde, ilgili kanunun ve görevlendirilebilecek yetkide kolluk kuvvetlerinin olmadığını, teknik yetersizlikleri bahane etti. Ben de hemen aşağıdaki soruyu tweet attım ve Bahar hanım soruyu anında iletti, sağ olsun.
teknik imkanlar, kolluk kuvvetleri yoktu deniliyor; ama zaten federasyon kanaatle karar vermiyor mu? niye kanaat kullanılmadı?
İşte o andan sonra Ata Aksu kendi dönemine ilişkin aşağıdaki açıklamayı yaptı:


Çelişkiler sizin de dikkatinizi çekmiştir. İlk önce mahkemeye gitme haklarının olduğundan bahsediyor ve bunu bir bahane olarak öne sürüyor.

- Sanki ne olacaksa mahkemeye gitseler? Yani, o zaman Federasyon despot değildi, kararları tartışılabilirdi; şimdi despot, verdiği karar geri dönemez, diyor.

Sonra da o dönem birçok karar aldıklarını, büyük takım olmadıkları için ses getirmediğini söylüyor.

- O birçokları mahkemeye gitmediler mi acaba? Demek ki istendiği taktirde karar verilebiliyormuş.

Bence Ata Aksu'nun bildiği çok ciddi şikeler vardır; ama söylemiyor... herkes gibi...

23.07.2011

BİR MÜEZZİN DAHA NE KADAR KÖTÜ OLABİLİR

Bizim mahalle... Aşağı Ayrancı... Yatsı namazına çağrı... Bir ezan daha ne kadar kötü okunabilir... Bu sefer cemaat namaza değil, hocayı dövmeye gitti sanırım... Allah kabul etsin.



22.07.2011

“Türkiye’nin teknoloji ekranı” TeknoTV yayında!

Teknolojiyi her yönüyle, enine boyuna işleyen video kanalı TeknoTV, Hürriyet WebTV çatısı altında yayın hayatına başladı.

“Türkiye’nin teknoloji ekranı” sloganıyla yola çıkan bu kanalda, siz internet kullanıcıları için günlük hayatta oldukça fayda sağlayacak teknolojik püf noktaları yer alıyor. Ayrıca, merakla beklediğiniz en yeni ürünlerin özel tanıtımları ve satın alma rehberleri PCnet Yayın Yönetmeni Erdal Kaplanseren ve Çağla Pınar Tunçel’in sunuculuğunda yayımlanıyor.

webtv.hurriyet.com.tr/teknotv adresinden ulaşabileceğiniz TeknoTV, her hafta onlarca video ile zenginleşerek yeni içerikler sunmaya devam ediyor.

Örneğin, son dönemin en popüler ürünlerinden olan 3 boyutlu televizyonlarla ilgileniyorsanız, bu incelemeyi mutlaka izleyin! 3D teknoloji hakkında bilmeniz gereken temel bilgileri ve 3D TV satın alırken nelere dikkat etmeniz gerektiğini Erdal Kaplanseren anlatıyor:



Content on this page requires a newer version of Adobe Flash Player.

Get Adobe Flash player



Bir bumads advertorial içeriğidir.

19.07.2011

HÜRRİYET KENDİ BACAĞINA SIKTI

Aynı gün, iki haber... yan yana... 

Hürriyet'i beceriksizliğinden dolayı kınasam mı, dürüstlüğünden dolayı kutlasam mı, bilemedim...

BUNLARIN KOMPLESİ KOMPLO

Öncelikle şunu söylemek istiyorum, bunların KOMPLESİ KOMPLO! O fotoğraftaki ben değilim, yok öyle bir yılbaşı filan. Örümcek Adam'ı yolda görsem tanımam, odada görsem ezerim.


15.07.2011

ÇARŞI UCUZ KAHRAMANLIĞA KARŞI MI

Beşiktaş Türkiye Kupası'nı iade etmeye karar vermiş. Somut anlamda. Kupanın kendisini Federasyon binasına götürecekler; ama kupanın getirdiği kazanımları bırakmayacaklar; işin özü UEFA Kupası'na gidecekler.

Beşiktaş yönetimi tüm Türk milletinin zeka seviyesini  diplerde zannediyor olmalı ki bu mantıksız ve ucuz kahramanlıkla halkın gönlünde yer etmeye çalışıyor. Üstelik şu ana kadar tek itiraf, yani kabul edilmiş tek şike Beşiktaş maçında gerçekleşmişken... zaten sen vermesen elinden alacaklar; daha soruşturma, iddianame tamamlanmadan şike ispatlandı. Atı alan (Akın) Üsküdar'ı geçmiş.

Ne yazık ki buna inanacak, bu ucuz kahramanlığı göklere çıkaracak kadar saf basın mensupları da çıkmıyor değil. Öve öve bitiremiyorlar bir demir yığınının iadesini. O kupa kulüp binasında dursa ne farkeder, bodrum katında dursa ne farkeder. (Bizde yok bile.) Kaç kişi kupayı görmeye gidiyor sanki? Sembolikmiş!.. Kişilik tahlili sonucunuzu açıklıyorum: Semboliksiniz.

Çarşı ne yapıyor acaba? "Benim yöneticilerim bu kadar ucuz kahramanlık yapamaz ya UEFA Kupası'ndan da çekilelim ya da paşa paşa UEFA'ya gidip mücadelemizi edelim." mi diyecekler? Yoksa onlar da yöneticileri gibi 'UEFA'dan para geliyor, katılmazsak olmaz' diye mi düşünecekler!

Parası kadar mı kahramanlık bu!

Ha unutmuşken Kupa Finali'nden elde edilen tribün, yayın, Federasyon gelirlerini de iade etmek onurluluğunu göstereceklerdir eminim. E, kişilikli olmak zordur.

13.07.2011

DİLARA İLE ŞEZLONGDAN EKRANA

NTV Spor iyiden iyiye yaz havasına girmiş anlaşılan. Ben kot pantolonla ekrana çıkan sunucuları ciddiyetsiz bulup tasvip etmezken bir de bu görüntüye şahit oldum ya...

İnsanlarda 'bir camianın çalışanlarıyız, burada biz bizeyiz' düşüncesi yerleşmeye başlayınca giderek iş ciddiyetinden ve ahlakından uzak işler ortaya çıkmaya başlar... Mesela yıllardır söylenen "Çok şeyler biliyoruz; ama bunları konuşmaya gerek yok, herkes biliyor kimin ne yaptığını." zihniyeti işte bu laubaliliğin sonucudur. Herkes birbirini tanır, bilir,  o ağabeyini kıramaz, öteki kardeşine kıyamaz, diğeri alttan alır, beriki kusurunu örter, yeni gelen kusurunun örtülmesini bekler... böyle gelmiş böyle gider.

Televizyonda devrim dediğin de böyle olur işte!

Yeni bir yapım: DİLARA İLE ŞEZLONGDAN EKRANA



10.07.2011

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK SİTELER

Kalp atışı izleyin, dinleyin... nabzınızı ister yükseltin ister düşürün...

Farklı balina seslerini dinlemek için balina üstünde belirecek dairelere tıklayın:

Bu sitede duvarlara ve mavi bloklara dokunmamaya çalışarak kırmızı noktayı mümkün olduğunca uzun süre kaçırmaya çalışıyorsunuz:

Ünlülerin karikatürleri:

İnternet bağlantı hızınızı ölçmek için: 



7.07.2011

GAZETECİ KİMDİR?

Türkiye'de gazetecilik piyasaya çıkan, milletin eline diline düşmüş bilgileri yayın organlarına taşımaktan ibarettir.

Örnek-1: Ergenekon davası ile ilgili bilgiler mahkeme devam ederken sayfa sayfa yayımlandı, yayımlanıyor; televizyonlarda saatlerce konuşuldu, konuşuluyor... Bu haberciliği(!) başaranlar(!) gazeteci filan değil. Bunlar önlerine koyulan mamaları servis edenler.

Örnek-2: Şike davası ile ilgili bilgiler soruşturma henüz başlamışken sayfa sayfa yayımlanmaya başlandı, televizyonlarda konuşulmaya başlandı.... Bu haberciliği(!) başaranlar(!) da gazeteci filan değil. Bunlar da önlerine koyulan mamaları servis edenler.

Gazeteci kim?

Gazeteci önüne konmayan Deniz Feneri davasının niye önüne konmadığını araştırandır... Hiçbir gazetecinin dikkatini çekmedi mi acaba: Ergenekon davasıyla hemen hemen aynı dönemde başlayan, Şike davasından ise yıllarca önce başlayan Deniz Feneri davasıyla ilgili neden hiç bilgi,  belge, mahkeme kaydı, soruşturma tutanağı yok?

Burada iktidarın adalete baskısı var mı, yok mu? Diğer davalarda çarşaf çarşaf dolaşan bilgiler, belgeler Deniz Feneri davasında nasıl bu zamana kadar gizli kalabiliyor? Deniz Feneri davası neden konuşulmuyor, tartışılmıyor?

5.07.2011

SİZİ İLGİLENDİREN HABERLERİ KAÇIRMAYIN


Gündemde merakla takip ettiğiniz bir konuda gelişmeler oldu mu? Beklediğiniz film ne zaman gösterime girecek? En sevdiğiniz sanatçının yakında bir konseri var mı? Peki takip ettiğiniz ünlüler nerede, ne yapıyorlar?

Böyle soruların cevabını merak ediyorsanız, hurriyet.com.tr'nin ücretsiz bir hizmeti olan Mind sizin için çok faydalı olabilir. Mind, önemsediğiniz konularla ilgili hiç bir haberi kaçırmamanızı sağlayacak. Merak ettiğiniz konularda yayınlanan haberler size e-posta aracılığıyla bildirilecek.

Peki Mind nasıl çalışıyor? Mind websitesine girerek (http://mind.hurriyet.com.tr) kaydolun ve takip etmek istediğiniz konuların listesini oluşturun. Örneğin: "Kraliyet Düğünü", "Wikileaks Skandalı", "Nuri Bilge Ceylan" ve "Tarkan". Artık bu konularla ilgili yayınlanan haberlerden, tercih ettiğiniz sıklıkta gönderilecek e-postalar sayesinde haberdar olacaksınız.

Eğer bir haber yayınlanır yayınlanmaz haberdar olmak isterseniz, Mind'ın masaüstü uygulamasını da yükleyebilirsiniz. Ayrıca dilediğiniz zaman Mind websitesinden, takip ettiğiniz konularla ilgili geçmişte yayınlanan haber başlıklarına ulaşabilir ve bunları haber arşivinize ekleyebilirsiniz.

Mind, ilgilendiğiniz haberlere ulaşmanın en kolay yoludur. Siz de tıklayarak takip listenizi oluşturmaya başlayabilirsiniz...


Bir bumads advertorial içeriğidir.

4.07.2011

İÇİMDEKİ TÜRKİYEM - ANJELİKA AKBAR

"Bu kız notalardan 'örülmüş' gibi!"
Bu sözü, Sovyetler Birliği zamanının en önemli mimarlarından ve aynı zamanda aile dostumuz, ben beş yaşındayken anneme söylemişti...(önsöz)
Yaklaşık dört ay önce almıştım Anjelika Akbar'ın İçimdeki Türkiyem adlı anı kitabını. O dönem iş gereği Mardin'de olduğumdan, bir kısa Ankara ziyareti sırasında kitabı görmüş ve Mardin'de okumayı ummuştum; ancak bir türlü okumaya vakit bulamamıştım. Ankara'ya döndükten sonra okuma hevesimi yeniden kazanmam biraz zaman aldı ve ne mutlu ki düzenli okuma alışkanlığımı hayata döndürdüm. Ve şimdi sıra İçimdeki Türkiyem'e geldi.

Şunu çok açık söyleyebilirim ki bu kitap Anjelika Akbar'ın şöhretine hürmeten ya da nezaketen yayımlanmış bir kitap değil. Gayet okunaklı, anlaşılır, güzel, duru Türkçe'yle yazılmış bir anı kitabı. Ama bunun ipuçları zaten eskiden beri görülmekteymiş:
"...15-16 yaşlarında Rusya'da ciddi bir edebiyat dergisinde şiirleri yayımlanan; tiyatro oyunları için senaryo yazan..." (syf. 35)
Genel itibariyle naif, nazik, duygusal ve insancıl yapısını satırlarında da hissedebildiğiniz Anjelika Akbar'ın kitabı doğal olarak çevresine de o gözle bakmasına neden olmuş. Elbette bazı kötü anıları da var; ancak onları bile zarafetle anlattığı için pek göze batmıyor.

Ne kadar nezaketle kaleme alınmış olsa bile bence göze batması gerekenler önemli: Türkiye ve klasik müzik algısı, yaklaşımı, altyapı eksiği... Kitaptaki 'Basınname' bölümü Türk klasik müzik severlerini anlattığı gibi, klasik müzik yoz'larına da değiniyor. (Benim tâbirim bu.) Burada klasik müziği beğenip beğenmemekten bahsetmiyorum, (eminim Anjekila Akbar da ondan bahsetmiyor) mesele cahilce, önyargılı ve etiketleyici bakış açısı. Sıkça vurguladığı klasik terbiye meselesinin bizde sanatçı kaprisi biçiminde algılanması benzeri sorunlar... ancak özellikle kitabın ek bölümünde yer alan rezaleti ne yapmalı bilmiyorum; internette yer alan sahte Anjelika Akbar özgeçmişi ve o özgeçmişi alıp kullanan bir gazeteci (ki nedense hiç ısınamadığım bir gazetecidir Leyla Umar).

Kitap Türkiye'deki ve Rusya'daki yaşamı, kültürü somut ve soyut unsurlarla karşılaştırması bakımından ilginç gelecektir. İki ülkenin sanata bakışlarındaki koskocaman fark içler acısı.
"Sebzeler kadar beni şaşırtan da bol miktarda bulunan portakal, limon ve mandalina idi! Bunlar Rusya'da sadece bayramlarda sofralara uğrardı. Daha doğrusu tek bayram olan yılbaşında! Mandalina veya portakal çok pahalıydı, ancak yılbaşı hediye sepetlerine konulurdu ve bunların keyfi sonuna kadar çıkarılırdı! Kabuklar, meyve bittikten sonra, daha birkaç gün koklanırdı..." (syf. 11)
 Sen kalk aya git, portakal yetiştireme!
"...Sovyetler Birliği zamanında popüler müzik sektörüne büyük önem veriliyordu. Klasik müzik konservatuvarı dışında, pop müzik konservatuvarı vardı. Pop müzik konservatuvarına girebilmek için, yedi yıllık müzik okulunu ve dört yıllık pop, caz ve sahne sanatları lisesini bitirmek zorunluluğu vardı..." (syf. 54)
Gördüğünüz üzere Ruslar uçmuş... Deli mi bunlar! Popçu dediğin bizde sokakta, sahnede yetişir...

Anjelika Akbar'ın 'nataşa' ifadesiyle tanışması ve daha sonra olayı yaşaması acıklı hikayelerden biri. Satın aldığı bluzunu mağazada unutup iki gün sonra almaya gittiğinde:
"Evet, patronum bana haber verdi, hatta bluzunuzun üzerine, karışmasın diye, sanırım isminizi yazdı," dedi. Ben ise kendi kendime "Nasıl olabilir, ben kendisine ismimi söylemedim ki?" diye düşünürken, gözüme bluzun üzerine iliştirilmiş not çarptı: "Nataşa'nın unuttuğu bluz." (syf. 131)
Kitapta dikkatle üstünde düşünülmesi gereken kısımlar da var. Birkaç örnek vermem gerekirse... İçinde milli duygu barındıran her şeye 'faşist' damgasını vuran kafasız solcular için şu cümle:
Benim için marş ideolojik ya da militarist bir öğe değildir, sadece güzel melodik yapısı sayesinde kahramanlık duygularının açığa vurulmasıdır. (syf. 157)
'Sanat' kavramı üzerine hiç düşünmeden televizyonda program sunup konuklarını yere göğe sığdıramayanlar için şu cümle:
Kesinlikle 'sanatçılar' kelimesini kullanmak istemiyorum, çünkü Türkiye'de bu kelimeye yüklenen mana maalesef klasik müzik insanları için uygun değildir. (syf. 158)
Kömür, bulaşık makinası, bulgur, pirinç dağıtmayı topluma yatırım sananlar için şu cümle:
...Rektör Bey'in bana sorduğu "Anjelika Hanım, yeni konservatuvar için alınması gereken en önemli şeyler nelerdir?" sorusuna, hiç tereddütsüz "Başlangıçta 20-30 tane Steinway marka kuyruklu piyano alınmalı" cevabını vermiştim. Rektör Bey'in cevabı çok şaşırtıcı idi: "Anjelika Hanım, ama bu kadar Steinway piyano tüm Türkiye'de bile mevcut değildir!" (syf. 159)
Ama bence üzerinde çokça konuşulması gereken bir tespit var ki bu bizdeki çakma entellektüellerin kulağına küpe olmalı:
Doğu ve Batı'nın asla sentezi olamayacağına, birbirlerini zenginleştirebilecek 'kucaklaşmayı' yaşayabileceğine inanıyorum. (syf. 211)
Sözün özü, ilk günlerde çektiği Türkçe sıkıntısıyla, klasik müzik için yol haritası olabilecek ipuçlarıyla, Türk insanına dâir tespitleriyle, konser izlenimleriyle, son bölümde yer verilmiş şiirleriyle... keyifle okuyacağınız, dünyaya hırslarından sıyrılıp gönül gözüyle bakabilen bir Sanatçı'nın Türkiyesi... sanatçı duyarlılığının nasıl olması gerektiği konusunda kayda değer bir örnek... ama buraya daha ne kadarını yazabilirim... Baskısı, dizgisi, sunumu da güzel...

Okuyun, okutun.



2.07.2011

EMMİ ISIRIĞI

Yeğenlerime 'amca' yerine 'emmi' dedirttiğim için tepki almıyor değilim... ve tabii ki onları ısırdığım için de... Mert ve Ege...

Mert'i ısırırken Ege fotoğrafımızı çekti, Ege'yi ısırırken Mert... *




* Korsana hayır...

1.07.2011

TELEVİZYON ÇOCUKLARI NASIL ETKİLER

Bir dönemin en yaygın tartışmalarındandı televizyon programlarının kalitesinin insanları etkileyip etkilemediği. Ne idüğü belirsiz yapımlardan cebini dolduranlar "Efendim beğenmeyen izlemesin; kumanda var, değiştirsin." gibi savunma cümlelerini bellemişler, haklılıklarını(!) temeli olmayan bu gerzekçe söylemlerle ayakta tutmaya çalışıyorlardı. Oysa izlemesek de, istemesek de bazı yapımların tecavüzüne uğruyorduk; ya çevremizden biri izliyordu ya tanıtımı beklenmedik anda gözümüze sokuyorlardı ya başka işle uğraşırken kanal açık kalıyordu ya misafirin tercihiydi vs. vs...

Aşağıda izleyeceğiniz videonun sonunda küçük çocuğun ağzından çıkan sözlere dikkat edin, bakalım kaç ana haberden tanıdık gelecek size. İşte televizyon böyle etkiler.