Sayfalar

www.mabutuner.com

4.07.2011

İÇİMDEKİ TÜRKİYEM - ANJELİKA AKBAR

"Bu kız notalardan 'örülmüş' gibi!"
Bu sözü, Sovyetler Birliği zamanının en önemli mimarlarından ve aynı zamanda aile dostumuz, ben beş yaşındayken anneme söylemişti...(önsöz)
Yaklaşık dört ay önce almıştım Anjelika Akbar'ın İçimdeki Türkiyem adlı anı kitabını. O dönem iş gereği Mardin'de olduğumdan, bir kısa Ankara ziyareti sırasında kitabı görmüş ve Mardin'de okumayı ummuştum; ancak bir türlü okumaya vakit bulamamıştım. Ankara'ya döndükten sonra okuma hevesimi yeniden kazanmam biraz zaman aldı ve ne mutlu ki düzenli okuma alışkanlığımı hayata döndürdüm. Ve şimdi sıra İçimdeki Türkiyem'e geldi.

Şunu çok açık söyleyebilirim ki bu kitap Anjelika Akbar'ın şöhretine hürmeten ya da nezaketen yayımlanmış bir kitap değil. Gayet okunaklı, anlaşılır, güzel, duru Türkçe'yle yazılmış bir anı kitabı. Ama bunun ipuçları zaten eskiden beri görülmekteymiş:
"...15-16 yaşlarında Rusya'da ciddi bir edebiyat dergisinde şiirleri yayımlanan; tiyatro oyunları için senaryo yazan..." (syf. 35)
Genel itibariyle naif, nazik, duygusal ve insancıl yapısını satırlarında da hissedebildiğiniz Anjelika Akbar'ın kitabı doğal olarak çevresine de o gözle bakmasına neden olmuş. Elbette bazı kötü anıları da var; ancak onları bile zarafetle anlattığı için pek göze batmıyor.

Ne kadar nezaketle kaleme alınmış olsa bile bence göze batması gerekenler önemli: Türkiye ve klasik müzik algısı, yaklaşımı, altyapı eksiği... Kitaptaki 'Basınname' bölümü Türk klasik müzik severlerini anlattığı gibi, klasik müzik yoz'larına da değiniyor. (Benim tâbirim bu.) Burada klasik müziği beğenip beğenmemekten bahsetmiyorum, (eminim Anjekila Akbar da ondan bahsetmiyor) mesele cahilce, önyargılı ve etiketleyici bakış açısı. Sıkça vurguladığı klasik terbiye meselesinin bizde sanatçı kaprisi biçiminde algılanması benzeri sorunlar... ancak özellikle kitabın ek bölümünde yer alan rezaleti ne yapmalı bilmiyorum; internette yer alan sahte Anjelika Akbar özgeçmişi ve o özgeçmişi alıp kullanan bir gazeteci (ki nedense hiç ısınamadığım bir gazetecidir Leyla Umar).

Kitap Türkiye'deki ve Rusya'daki yaşamı, kültürü somut ve soyut unsurlarla karşılaştırması bakımından ilginç gelecektir. İki ülkenin sanata bakışlarındaki koskocaman fark içler acısı.
"Sebzeler kadar beni şaşırtan da bol miktarda bulunan portakal, limon ve mandalina idi! Bunlar Rusya'da sadece bayramlarda sofralara uğrardı. Daha doğrusu tek bayram olan yılbaşında! Mandalina veya portakal çok pahalıydı, ancak yılbaşı hediye sepetlerine konulurdu ve bunların keyfi sonuna kadar çıkarılırdı! Kabuklar, meyve bittikten sonra, daha birkaç gün koklanırdı..." (syf. 11)
 Sen kalk aya git, portakal yetiştireme!
"...Sovyetler Birliği zamanında popüler müzik sektörüne büyük önem veriliyordu. Klasik müzik konservatuvarı dışında, pop müzik konservatuvarı vardı. Pop müzik konservatuvarına girebilmek için, yedi yıllık müzik okulunu ve dört yıllık pop, caz ve sahne sanatları lisesini bitirmek zorunluluğu vardı..." (syf. 54)
Gördüğünüz üzere Ruslar uçmuş... Deli mi bunlar! Popçu dediğin bizde sokakta, sahnede yetişir...

Anjelika Akbar'ın 'nataşa' ifadesiyle tanışması ve daha sonra olayı yaşaması acıklı hikayelerden biri. Satın aldığı bluzunu mağazada unutup iki gün sonra almaya gittiğinde:
"Evet, patronum bana haber verdi, hatta bluzunuzun üzerine, karışmasın diye, sanırım isminizi yazdı," dedi. Ben ise kendi kendime "Nasıl olabilir, ben kendisine ismimi söylemedim ki?" diye düşünürken, gözüme bluzun üzerine iliştirilmiş not çarptı: "Nataşa'nın unuttuğu bluz." (syf. 131)
Kitapta dikkatle üstünde düşünülmesi gereken kısımlar da var. Birkaç örnek vermem gerekirse... İçinde milli duygu barındıran her şeye 'faşist' damgasını vuran kafasız solcular için şu cümle:
Benim için marş ideolojik ya da militarist bir öğe değildir, sadece güzel melodik yapısı sayesinde kahramanlık duygularının açığa vurulmasıdır. (syf. 157)
'Sanat' kavramı üzerine hiç düşünmeden televizyonda program sunup konuklarını yere göğe sığdıramayanlar için şu cümle:
Kesinlikle 'sanatçılar' kelimesini kullanmak istemiyorum, çünkü Türkiye'de bu kelimeye yüklenen mana maalesef klasik müzik insanları için uygun değildir. (syf. 158)
Kömür, bulaşık makinası, bulgur, pirinç dağıtmayı topluma yatırım sananlar için şu cümle:
...Rektör Bey'in bana sorduğu "Anjelika Hanım, yeni konservatuvar için alınması gereken en önemli şeyler nelerdir?" sorusuna, hiç tereddütsüz "Başlangıçta 20-30 tane Steinway marka kuyruklu piyano alınmalı" cevabını vermiştim. Rektör Bey'in cevabı çok şaşırtıcı idi: "Anjelika Hanım, ama bu kadar Steinway piyano tüm Türkiye'de bile mevcut değildir!" (syf. 159)
Ama bence üzerinde çokça konuşulması gereken bir tespit var ki bu bizdeki çakma entellektüellerin kulağına küpe olmalı:
Doğu ve Batı'nın asla sentezi olamayacağına, birbirlerini zenginleştirebilecek 'kucaklaşmayı' yaşayabileceğine inanıyorum. (syf. 211)
Sözün özü, ilk günlerde çektiği Türkçe sıkıntısıyla, klasik müzik için yol haritası olabilecek ipuçlarıyla, Türk insanına dâir tespitleriyle, konser izlenimleriyle, son bölümde yer verilmiş şiirleriyle... keyifle okuyacağınız, dünyaya hırslarından sıyrılıp gönül gözüyle bakabilen bir Sanatçı'nın Türkiyesi... sanatçı duyarlılığının nasıl olması gerektiği konusunda kayda değer bir örnek... ama buraya daha ne kadarını yazabilirim... Baskısı, dizgisi, sunumu da güzel...

Okuyun, okutun.



2 yorum :

  1. "Ama bence üzerinde çokça konuşulması gereken bir tespit var ki bu bizdeki çakma entellektüellerin kulağına küpe olmalı:
    Doğu ve Batı'nın asla sentezi olamayacağına, birbirlerini zenginleştirebilecek 'kucaklaşmayı' yaşayabileceğine inanıyorum. (syf. 211)"

    madem çakma entellektüel dedin, madem meydan okudun, bu "kucaklaşma" meselesini daha iyi anlamamızı sağlayan/açan bir yazı yazma yükümlülüğü altına soktun kendini... hadi bakalım merakla bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  2. Fatih, mfd sensin, biliyorum!.. Burada dikkat edilmesi gereken husus 'sentez' kavramının çakma entellektüellerce "iki farklı unsuru birleştirmek" olarak bilinmesi. Değil. İki farklı şeyi bir araya getirince sentez olmaz. Dolayısıyla Doğu ile Batı'nın birbirine eklenmesi sentez değildir. (Bundan sonrası felsefeye giriyor, beni burada uzun uzun yazdırma.)... Ayrıca zaten müzikal olarak bu harmanın, kucaklaşmanın oluşturulması çok zor ve ince bir iştir. Bağlamayla Mozart çalınca 'kucaklaşma' olmaz, 'sentez' hiç olmaz.

    YanıtlaSil