Sayfalar

www.mabutuner.com

29.11.2011

TROYALI KADINLAR

16. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali kapsamında TAL-Tiyatro Araştırma Laboratuvarı'nın sahneye koyduğu Troyalı Kadınlar'ı seyrettim. Jean Paul Sartre'ın eseri olduğunu belirtmekte fayda var; çünkü eserin aslı Euripides'in. Sartre kaleminden Ayla Algan rejisiyle, yorumuyla.

Konu özeti: Truva düşer, fethedilir ve savaş sonrası kentin erkeği kalmaz; sıra kadınlara gelmiştir. Kadınlar korku dolu bekleyişlerle yavaş yavaş paylaşılmaktadır.

Sartre eseri çağına uyarladığı için koşullara gönderme yapan vurucu sözler var. Bu nedenle eser, tiyatral işlenmekten ziyade, trajedinin içine makale sıkıştırılmış gibi kalmış kimi zaman. Trajedi kısmı çok tiyatral, makale kısmı çok öğretici. Siz bu iki çağ arasındaki uçuruma ezgilerle Anadolu çağrışımlarını da ekleyin. O ezgilerin bir artısı, 'bizden' diye düşünmenizi ve oyuna uzak kalmamanızı sağlıyor.

Ben oyunu pek beğenemedim; oyunu tatsız kılan unsurların başında ağıt vurgusunun sürekli aynı tonda, aynı vurgularla, ne yazık ki sunni bir kurguyla aktarılması geliyor. Oyuncular oynamıyorlar, oynanmışı taklit ediyorlardı sanki... Sadece oyunun başında gördüğümüz Boglarka Csösz? Kim? Playboy'a poz vermiş bir fotomodel. Oynayamayacağından değil; ama sırıtıyordu işte. Niye o?.. Ayrıca Andromakhe'yi canlandıran oyuncu o rolün görkemini taşımıyordu bence. Kraliçe Hekabe'yi canlandıran Ayla Algan? Yorum yok... Bir tek Kassandra'yı canlandıran oyuncuyu bir kenara koymak isterim. Gayet başarılıydı.

Dekor yoktu; ama dekorun yokluğuyla yok olmuş bir kent havası da yaratılamamıştı. Dolayısıyla oyuncuların nerede oldukları, ne yaptıkları belli olmuyordu. Seyirciyi de o havaya sokmakta zayıf kaldı dekor(!).

Ayla Algan'ı seyretmek için oyuna gitmeyi düşünen varsa hiç heveslenmesin, zaten tek perdelik olan oyunda Algan'ın replikleri beş satırı geçmiyor ve bunlar dışında oyunculuk sergilemesini gerektirecek bir sahne olmadığından ağıt görüntüleri vererek devam ediyor Ayla Algan.

Oyun hiç mi bir şey anlatmıyor, diye sormayın. Anlatmaz olur mu! Elbette çok şey anlatıyor; ama dekor ve oyun zaafıyla birleşmiş genel manada bir elektrik eksiği vardı.

28.11.2011

BUGÜN BENİM DOĞUMGÜNÜM

Yurttaşlarım, Romalılar!!! Canlarım yaa! N'örüyonuz! Aşk acısı mı çekiyonuz! Çekmeyin, gelin canlar yek olalım.

Bugün benim doğumgünüm; çay içiyorum, yatağımda uzanmış Karabükspor-Bursaspor maçını seyrediyorum ve babamın öldüğü yaşta olmama daha 8 yıl var... Doğumgünümü kutlayan kutlamayan tüm dostlarıma, arkadaşlarıma, akrabalarıma, tanıdıklarıma teşekkür ederim... Canımsınız! Ben sizlersiz yokum.*

Şimdi siz böyle mesajlarınızı Facebook'a yazmışsınız ya, nasıl bir duygu fırtınası yaşadım, dudaklarım titr titr titredi... Bu koca adamı ağlattınız ya, helal olsun yani! Demek o yıkılmaz denen demirperde ülkesi duvarlarımın gerisinde duygusal bir insan, bir sevgi kelebeği, aşk böcüsü varmış. Haycan gibi mutlu oldum.

Doğumgünümü sms ve e-mail ile kutlayıp fazladan bonus vermeyen Bonus, Flexi, Fenerbahçe Bonus kartları yaratıcısı Garanti'yi, fazla dakika hediye etmeyen TürkCell'i, 'Bu ay bedava!' demeyen DigiTürk'ü, Emlak Vergisi 2. taksidini hatırlatan Bodrum Ortakent Belediyesi'ni, deve yüküyle alış veriş yaptığım halde bir hediye süveter yollamayan pinti alış veriş sitelerini ve 5 TL'lik hediye Spor Toto kuponunu esirgeyen Bilyoner'i kınıyorum. Allahınız yok sizin!

Ve siz yurttaşlarım, Romalılar!!! Ellerinizden, gözlerinizden, yanaklarınızdan öpüyorum ve koskocaman yüreğimle (doktor teşhisi) hepinizi kucaklıyorum.


(fotoğrafa tıklayınız)

Halk dilinde: Ben sizlerle varım.

22.11.2011

ARTURO Uİ'NİN ÖNLENEBİLİR YÜKSELİŞİ vs. CHP

16. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali kapsamında Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nun sahneye koyduğu Berthold Brecht'in Arturo Ui'nin Önlenebilir Yükselişi'ni seyrettim. Tüm ekip çok çok iyiydi; özellikle Arturo Ui'yi oynayan Kağan Uluca (aşağıda) ve birkaç rolün birden üstesinden gelen Ayşegül Sünetçioğlu (aşağıda) harikaydılar. Bir belediye tiyatrosundan böyle başarılı bir oyun beklemezdim; BBŞT beni şaşırttı.

Konusundan bahsetmeyeceğim, ancak çağlar boyu insanlık gündeminin örtüşen özelliklerinin bir bütün içerisinde sergilenmesi ve bu benzerliklerin zaman zaman sınır ve tarih değiştirmesi ilginçti. Oyunun temposu Brecht'in huzur içinde yatmasını sağlamıştır sanırım. Seyircinin bir an bile kopmasına izin vermiyor 'önlenebilir' yükseliş.

Bir tek kötü yan vardı dün gece: CHP. Oyun bitti, alkış furyasıyla birlikte hem oyuncular hem biz coşmuştuk ki sahneye çiçek ve plaketle iki kişi çıktı. Önce plaketi Ui'ye verdiler, kısa bir konuşma. Ardından çiçeği kadın oyunculardan Ayşegül Sünetçoğlu'na verdiler ve gereksiz, uzun, içinde CHP'deki görevlerin ve CHP'nin sorumluluğunun(!) da seyircinin kulağına kulağına, algısına algısına geldiği bir konuşma. Alkışların temposu çoktan kesilmişti. Kimse ne olduğunu anlamadı. Sonra bu kişiler oyuncularla el ele tutuşup tekrar selama durdular. Cılız ve ne için alkışladığını anlamayan bir kalabalık haline dönmüştük bile.

CHP'nin olmadık yerlerde kendini gösterme çabası sempati yaratmaktan ziyade itici oluyor. Bulundukları yere CHP damgası vurma çabası! Bakalım ben seyirci olarak gittiğim bir tiyatro festivalinde CHP'yi alkışlamak istiyor muyum? Bakalım tiyatro festivalinde olmanın hazzını yaşayan bir oyuncu CHP' yle birlikte, el ele seyirciyi selamlamak istiyor mu?

Siyaset tiyatro sahnesinde olabilir, olmalıdır da, zira tiyatro siyaset sahnesinde fazlasıyla var; ama tiyatroya asla siyaset bulaşmamalı.



*Fotoğraflar için kaynak: Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu Facebook sayfası.

18.11.2011

BEDELLİ ASKERLİK ÖNERİMDİR

Bedelli askerlik için farklı bir öneri: Paran kadar askerlik yapMA.

Hemen örnekleyeyim: Üniversite mezunu parasız kişi kısa dönem, 6 ay askerlik yapıyor. Geri kalan şöyle:

Para verme 6 ay askerlik yap.
2.000 TL ver 5 ay askerlik yap. (nakit öde yemek sırasında bekleme)
5.000 TL ver 4 ay askerlik yap. (yazıcı ol -tercihli-)
10.000 TL ver 3 ay askerlik yap. (+1 çarşı izni)(nakit öde 2 evci puanı kazan)
20.000 TL ver 2 ay askerlik yap. (+2 çarşı izni)(nakit öde 2 evci puanı kazan)
30.000 TL ver 1 ay askerlik yap. (+3 çarşı izni)(nakit öde nöbet tutma)
40.000 TL ver ense yap.

Herkes kesesine göre... Hayırlı tezkereler. 

12.11.2011

EDA TAŞPINAR VE HALKI

Twitter'da karşıma Eda Taşpınar'ın adresi çıktı. Twitter tavsiye ediyor ya "similar to" diyerek, işte oradan. Bu dediğim karşılaşma 22 Ekim'de. O dönem Eda Taşpınar'ın adresindeki bilgiler aşağıdaki gibi:

Eda Taşpınar toplamda iki tweet yazmış ve ikisini de 29 Eylül 2010'da yazmış... Dikkat!!! 29 Eylül 2010... Neredeyse bir yıl önce... Bir kişiyi takip ediyor ve kendisi 15.135 (onbeşbinyüzotuzbeş) kişi tarafından takip ediliyor... Yani hiçbir şey yazmayan birini, sırf popüler olduğu için 15.135 (onbeşbinyüzotuzbeş) kişi takip ediyor.


Eda Taşpınar'ın tweet'ine rastladığım gün bu güldürüyü, bu saçmalığı yazayım dedim. İşler, güçler derken yazmayı unuttum. Bugün, soğuk bir Ankara akşamında, evimde çayımı yudumlarken yazmayı düşündüm. Aklıma, ilk kaydettiğim (yukarıdaki) eski sayfayı değil, yenisini (aşağıdaki) eklemek geldi... ve ne görsem beğenirsiniz... Hanımefendi hâlâ bir şey yazmamış; ama takipçi sayısı 747 artmış. 15.882 (onbeşbinsekizyüzsekseniki) kişi.

Yazık bu memlekete.



9.11.2011

HÜSRAN*

konuşacak birilerini bulmalar
dünyanın güzel anlarıdır

dinleşecek birilerini bulmalar
dünyanın güzel anlarıdır

dünyanın en güzel anlarıdır
insan gibi insan bulmalar


*şiir yazamam ben

6.11.2011

BAYRAM MESAJIM

Biliyorum biliyorum, benden yine bir bayram mesajı bekliyorsunuz... Yazımın başında hatırlatayım ki timsah derilerinizi timsah gözyaşları dökenlere bağışlayın. İlk gün sakatatları tüketin, sakat atları vurun.
Ama herkes bütçesi kadar; yani ben bu kurbanda tavşana kadar geriledim, korkum o ki önümüzdeki bayram Hamsi keseceğim. Buna da şükür...
Kapağında 'New York Times Bestseller' yazan kitaplara para verenler hariç herkesin bayramını kutluyorum. "Mabu'nuz size kurban olsun." derdim; ama bunu fırsat bilip gırtlağıma binerek 'Kendi istedi' savunmasıyla ilk celsede beraat etmeyi bekleyen düşmanlarım olduğu için diyemiyorum.
Öpüyorum benim aziz kardeşlerim. Sizlerin nezdinde tüm İslam âleminin Kurban Bayramı mübarek olsun.
 
www.mabutuner.com

3.11.2011

BU NE ŞİMDİ

Bu ne şimdi!!!

Türkçe'nin berbat kullanımını geçtim... içeriğin çirkinliği de cabası...

2.11.2011

ÖLÜM HABERİNİ TELEVİZYONDAN ALAN ADAMIN DRAMI

Haftaiçi her akşam saat 19:00'da Bloomberg HT'de Gülin Yıldırımkaya ile Gündem'i seyrediyorum ya... Dünki programda öleceğimi öğrendim... gerçi bunda abartacak bir şey yok, hepimiz öleceğiz... işte kare kare kara haber...

1. Bölüm: Gülin Yıldırımkaya benim sorumu konuklara yöneltiyor:



 2. Bölüm: Uzmanlar nasıl bir durumdan bahsettiğimi kavramaya çalışıyorlar. Bu arada Gülin hanım haberci sezgileriyle ölümle pençeleşme olasılığımı fark ediyor; ancak yayıncı profesyonelliğiyle, gerilim yaratmadan, gülümseyerek benden durumuma açıklık getirmemi bekliyor.


3. Bölüm: Acı gerçekler yüzüme bir tokat gibi patlıyor. İki uzman da acil servise gitmemi, üstelik acilen gitmemi, ölümle pençeleştiğimi söylüyorlar. Ve Gülin hanım bana, programının sadık izleyicisine kıyamıyor, ciddileşiyor... ve izleyicilerini kaybetmemek için herhangi bir zorlanma hissedersek bırakmamızı tembihliyor...


 4. Bölüm: 
Final Sahnesi: Mabu'nun İsyanı - İç / Ev / Akşam....................................................(Mabu)

Mabu kütüphanesi önünde hayata
isyan etmektedir. Kahrolmaktadır!
Kitabevine yürüdüğü o güzel günler
geri gelmemek üzere eskide mi
kalmıştır yoksa... yoksa...

                                                  Mabu: Tanrım!!! Oh, Tanrım!!! Neden ben! Haayııııır!


 İşte böyle a dostlar... 

1.11.2011

FACEBOOK YAP... GİBİ...

Facebook'ta profil resmimi değiştirdim... ama profil resmini değiştiremedim. 

Birincisi 'resim' değil 'fotoğraf', ikincisi fotoğrafım profilden değil, ön cepheden. O halde teorik olarak profil resmimi değiştirmedim; çünkü öyle bir şey hiç olmadı. Pratikte ise profil resmimi değiştirdim; çünkü profil resmi ile neyin kastedildiği anlaşılıyor.

Sanki şunun gibi bir şey: Bebek susamışsa 'su' diyemez 'bu' der; ama biz ahmak olmadığımız için bebeğin 'bu' diyerek 'su' demek istediğini hemen anlarız. Büyüyünce 'su' demeyi öğrenir. Ya da Fatih Altaylı 'Gaaaassaray' der; ama biz onun 'Galatasaray' dediğini anlarız... ve o hep 'Gaaassaray' der... gibi...

Ama bunlara kafayı takmamak lazım; çünkü Facebook zaten garip Türkçeli bir yer. Facebook'a girmek için "Giriş Yap", Facebook'tan çıkmak için "Çıkış Yap" deniliyor... o zaman yazmak için "Yazı Yap", beğenmek için "Beğeni Yap" ve doğal olarak yorumlamak için "Yorum Yap" demek gerekiyor... gibi...
Facebook'u İsmail YK'ya havale ediyorum... "Havale Yap" gibi...