Sayfalar

www.mabutuner.com

27.04.2012

KARABÜKSPOR 0 - FENERBAHÇE 2

İzlemeyen izlesin, izleyen bir de böyle izlesin...


21.04.2012

SIRÇA KÜMES - DEVLET TİYATROLARI ANKARA

Sırça Kümes… Tennessee Williams… Çeviren Can Yücel…

Tennesee Williams’ın hayatından çok önemli kesitlerin yansıdığı bir eser. Nitekim oyun kitapçığında Yönetmen Jason HALE ‘anı oyun’ olarak nitelendiriyor eseri. Dışavurumculuğa güzel bir örnek eser. Oyun 1929 Buhranı’yla gelen iktisadi kaosun ve toplumsal yıkımın ardında...


devamını yeni sayfamda bulabilirsiniz: www.mabutuner.com

19.04.2012

YASTIK ADAM - DEVLET TİYATROLARI ANKARA

Yastık Adam… İzninizle bu kez teknik kadroyu yazarak başlayacağım; çünkü harika bir oyun seyrettim.

Yazan: Martin McDONAGH. Çeviren: Yusuf ERADAM. Yöneten: İlham YAZAR. Dekor tasarım: Zeki SARAYOĞLU. Giysi tasarım: Funda CEBİ. Işık tasarım: Zeynel IŞIK. Asistan: Büşra İlay TİRYAKİ.

Yastık Adam bir öykü yazarının öykülerinden yola çıkıyor anlatıma. Öyküler şiddet dolu. Öykülerde bilinmeyenler ve öykülerde çocuklar var. Öyküler garip sonlanıyor.

devamını yeni sayfamda bulabilirsiniz: www.mabutuner.com

17.04.2012

SAHNEDEN VE SALONDAN SEVGİLERLE

SAHNE
  • Kalabalık bir oyuncu grubunda en arkadaki oyuncunun işini tam bir profesyonellikle yapmasını ve kimse görmese bile rolünün hakkını vermesini severim.
  • Hareketli rolünü tamamlamış ve sahnede diğer rollerin akışını bekleyen oyunucunun üstünü başını düzeltmesini sevmem.
  • Bir mum yakılmasıyla bütün sahnenin aydınlanmasını veya bir mumun söndürülmesiyle bütün sahnenin kararmasını severim.
  • Sahneyi kullanırken sahnenin, dekorun garipliğinden ya da dekora alışamadığı için rolünden kopup dengesini bulmaya çalışan oyuncu tavrını sevmem.
  • Gözümün içine bakan oyuncuyu severim.
  • Üç beş kişinin yan yana veya önlü arkalı görev aldıkları sahnelerde simetrinin bozulmasını, safların eşit aralıklarda tutulamamasını sevmem.
  • "Güzel kadınları severim/ işçi kadınları da severim/ güzel işçi kadınları daha çok severim." *
  • Perdenin altında kalan oyuncuyu sevmem.
  • Kolu sahne hizasını aşan orkestra şefini sevmem.
  • Temsil sonunda selama çıktığında fazlaca alkış aldığını görüp yalandan jest yapan oyuncuyu severim. Edepsiz seni.
  • Seyirciyi avcuna alan oyuncuyu severim.
  • Güzel olduğunu bilen kadın oyuncuyu severim.
  • Sahneden çaktırmadan çapkın bakışlar atan jönü severim.
  • Sahne karardığında oyuncuların seyirciye fark ettirmeden sıvışmalarını veya sahneye yerleşmelerini severim. Sürpriz gibi gelir bana.
  • Küçücük bir rolde daha ilk sahnede görünüp bir daha görünmeyen oyuncunun ilk selama çıkan oyuncu olmasını severim, alkışlarım.
  • Temsilin başında ve sonunda perdenin kullanılmasını severim.
SALON
  • Alkışı kısa kesip salondan çıkmaya hevesli seyirciyi sevmem.
  • Cep telefonunu sessize aldığı için mesajlaşabileceğini sanan ve cep telefonuna saat muamelesi çeken seyirciyi sevmem.
  • Oyun başladıktan sonra gelip ortada olan yerine geçmeye çalışan salağı sevmem.
  • Cep telefonunu saat olarak kullanıp ışığının seyircileri ve sahnedekileri rahatsız edeceğini akledemeyen seyirciyi sevmem.
  • Ayağa kalkıp 'Bravo' diye bağıran seyirciyi severim.
  • Koltukta bir türlü rahat oturmayı beceremeyen seyirciyi sevmem.
  • Diğer seyircileri ikaz eden seyirciyi severim.
  • Süpürge çalısı gibi saçla gelen seyirciyi sevmem.
  • Parlak giysilerle gelen seyirciyi sevmem.
  • Kendimi sevmem.
  • Fenerbahçe'yi severim.

* Orhan Veli'den

13.04.2012

KAZ KANADI ŞARKISI

Kaz Kanadı Şarkısı Ankara Devlet Tiyatroları'nda sahnelenen Sönmüş Yıldızlar oyununda kızlı erkekli topluca söylenen bir şarkı. Tatar yöre adetlerine göre erkekler sevdikleri kızlardan kaz kanadı isterler... ve bir de bu geleneğin şarkısı vardır tabii ki.

Müthiş keyifli. Gördüğüm kadarıyla internetten bu şarkının sözlerini arayanlar var. Aslında sözler kitapçıkta yazıyor, ancak salona girişte 2 TL'ye satılan oyun kitapçığından edinme alışkanlığı bizde pek yaygın değil. Bu yüzden kitapçık alamamışlara yardımcı olmak amacıyla Kaz Kanadı şarkısının sözlerini buraya yazıyorum:

Kaz Kanadı Dansı
Kaz kanadı kalem olsa selam yazar
Kaz kanadı selamı hep arar.
Genç yürek yârı seçer, yârı ister.
Yaşlı yürek malı mülkü hep beller.

Kaz kanadı kalem olsa mektup yazar,
Kaz kanadı mektubu yollar.
Sevda sözü gence geçer, genç sever,
Yaşlandıkça iş işten geçer.

Kaz kanadı kızlar satar,
Er kanadını kim ne yapar?
Kaz kanadını geri çevirme sakın,
Düşmanın yüzünü güldürme.

Kaz kanadı yumuşak, körpe olur.
Er talihi bilinmez.
Kaz dolgun olsun diye,
Türkülerimiz hareketli olur.

Kaz kanadı kat kat parlar durur,
Er kanadı atın gücü olur.
Canın sevdiği yanındaysa,
Her taraf aşkla cennet olur.

Ve bir de Server'in temsil sonuna doğru söylediği solo bölüm var:
Kaz kanadı yumuşak, pembe, beyaz olur
Kaz kanadı süttenak kardan pak
Gay kıygak gak kıygak kıygay
Keyfimiz ne kadar kıyak kıyak

Müziğinden bir bölüm duymak istiyorsanız Devlet Tiyatroları'nın Sönmüş Yıldızlar sayfasından videoya tıklayabilirsiniz.

Bir de benden küçük bir öneri: Oyun kitapçıklarından muhakkak edinin.


SOĞUK BİR BERLİN GECESİ - DEVLET TİYATROLARI ANKARA

Soğuk Bir Berlin Gecesi... Yazan, yöneten Barış EREN.

Kısaca konuyu vermek istiyorum: Almanya’da Katrin’le (Fulya KOÇAK) ciddi bir ilişki yaşayan Tarık (Olcay KAVUZLU) hem o toplum tarafından (elbette olumsuz algılarla) Türk olarak benimsenememesinin hem de biz Türklere özgü olan duygularının kıskacında kalmıştır ve giderek ‘kalabalıkta yalnızlık’ sendromuna sürüklenmiştir. 

devamını yeni sayfamda bulabilirsiniz: www.mabutuner.com

5.04.2012

YUSUF İLE ZÜLEYHA OPERASI

Yusuf ile Züleyha operasına gittim. İkinci kez. (Halk dilinde: Yusufunan Züleyha) Daha en başından, isimden çıkaracağımız sonuç bunun bir aşk öyküsü olduğu; Tahir ile Zühre gibi, Kerem ile Aslı gibi, Server ile İsmail gibi… Yusuf ile Züleyha operası… yani Hz. Yusuf operası değil. Dolayısıyla operayı Kur’an-ı Kerim’deki Yusuf Sûresi'ne bakarak değerlendirmemek gerekiyor. Zirâ kıssaya uymayan birçok bölüm var. Anlatımda kullanılmamış bölümlerin yanısıra kıssadaki anlatımla ters düşen bölümler de var; ama yönetmen bu şekilde yorumlamak istemiş.

devamını yeni sayfamda bulabilirsiniz: www.mabutuner.com

2.04.2012

KERBELA - DEVLET TİYATROLARI ANKARA

Kerbela'yı seyrettim... Konusunu anlatacak değilim herhalde, bilen bilir... İzlenimler...

Oyun üç saat beş dakika. Yani uzunluğuyla meşhur ve her Ramazan yayımlanan, çoğu zaman izlemeneden yarım bırakılan, koca İslamiyet'i anlatan Çağrı'dan daha uzun. Oyun kitapçığından okuduğumuz kadarıyla yönetmen Ayşe Emek MESCİ on üç yıl önce tohumları atılmış bu projenin hayaliyle yaşamış. Elbette bir çalışma üzerine on üç yıl düşünürseniz sonuçta ortaya çıkaracağınız eseri kısaltmaya kıyamazsınız. Konu çok kısaltılacak bir konu değil kuşkusuz, Kerbela anlatılacaksa döneme ilişkin bir altyapı oluşturmak şart. İşte işi biraz uzatan bu altyapı; ama bence oyundan çıkarılabilecek, zaman zaman kısaltılabilecek bölümler açık şekilde göze çarpıyor. Misal, kimi koreografiler seyirciyi oflayıp puflatacak kadar sıkıcı geliyor, özellikle oyunun ilerleyen bölümlerinde. (Bu görüşü yalnızca şahsi fikrim olarak değil, kamuoyunun tepkilerine de kulak vererek yazıyorum.) Hakkını vermek lazım olay, tarihi durum ve gelişmeler güzel bir şekilde anlatılmış; soru işareti, anlaşılmayan bölüm kalmıyor. (Aşağıda değineceğim Fuzuli sahnesi hariç.)

Diğer yandan, şu kesin ki tiyatroda mikrofon olmamalı. Hoparlörlerden* duyulan o mekanik ses tüylerimi diken diken ediyor. Sahnedeki düzenleme nedir bilemiyorum; ama sanırım güçlü doğal akustik eşik'in gerisine mikrofon koyulmuş olmalı, sahne gerisinden kim konuştuysa zaman zaman mikrofona yansıdı. Demek ki sahne gerisinde bir yerde mikrofon var, her sesi alıyor. Hiç hoş değil. Ayrıca tüm oyunlara genel bir tavsiye olarak: Şarkı, türkü vs. mutlaka üst yazı ile verilmeli; çünkü kesinlikle koronun ne söylediği anlaşılmıyor, insanlar duydukları tek tük kelimelerden bir bütün yaratmaya çalışıyorlar. Belki bir lead vocal daha iyi olur.
Temsil coğrafyanın nasıl bir coğrafya olduğunu, tarihi kimliğini anlatmaya çalışan, o duyguyu vermeye çalışan bir koreografi ile açılıyor (yanda). Küçük bir orkestra oyun boyunca eşlik ediyor. Açılış seyirciyi hemen bir ağır havaya, bir kadersizliğe, bir kahrolmuşluğa, bir ağıta sokuyor. Bence oyunun akışı açısından seyircide ön psikoloji yaratarak seyirciyi boğuyor. Hemen ardından sahneye çıkan Kuttame (Aysel Çakar KARA) ve Hz. Ali'nin kâtili İbni Mülcem (Ötüken HÜRMÜZLÜ) çok sağlam ve atak bir tempo yakalıyorlar. O zaman bir trajediye hazır olmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Kişisel bir tercih olarak ağıt yerine trajediyi, gerilimi tercih ederim; ama söz yönetmende olunca oturup seyretmek kalıyor bize.

Oyunculuk açısından Muâviyye'yi canlandıran Nihat Hakan GÜNEY rolüne çok yakışmış, kötüyü oynamasına rağmen seyircinin beğenisini hemen kazanıyor. Öte yandan her zaman yazıyorum, ben seyirciye oynayan, seyirciyi bir kez yakaladığında üstüne giden oyun tarzını pek beğenmem; ne yazık ki Muâviyye'nin hekimi İbni Esal'i canlandıran Ersin AYHAN tam da bunu yapıyor. Kerbela'da epsri, güldürü, meddah şık durmuyor bence. İmam Hüseyin'i canlandıran Erdinç GÜLENER'i ve İmam Hasan'ı canlandıran Alpay ULUSOY'u beğendim.

Eserde Fuzuli'nin tekerlekli platform üzerinde sandalye ile sahneye çıkıp, İmam Hüseyin'e gaipten seslenip, sohbet ettiği bölümü hiç anlamadım. Bağdaştıramadım. Yorumlayamadım. Fuzuli'nin kendi dilinde okuduğu dörtlüklerini, beyitlerini doğal olarak kimse anlamadı. Fuzuli'nin Kerbela'dan 800 yıl sonra dünyaya geldiğini de düşünürseniz, nasıl bir kurgu ve deneme çalışması olduğunu çözemedim. Muhakkak ince düşünülmüş bir ayar vardır o sahnede; ama itiraf ediyorum ben çözemedim; çözen varsa lütfen yorum bölümüne eklesin de hem ben hem de yazıyı okuyacak olanlar anlayalım ne olup bittiğini.

Sonsöz: Seyredin... Uzun; ama güzel.

...ve cep telefonlarını uyarılara rağmen kapatmayanlar, Allah sizi beter etsin! Her oyunun içine ediyorsunuz.

* Halk dilinde 'apürlü'.
**Fotoğraflar Devlet Tiaytroları.